3 Nisan 2012 Salı

TÜRKİYE'DE EĞİTİM

Tarih boyunca Türkiye'de kurumsal eğitimin dışında toplumsal eğitimi gerçekleştiren kurumlar ve yapılar da bulunmuştur ve günümüzde de halen bulunmaktadır. Alevi ocakları, köy birlikleri, dini bayramlar ve kültürel şenlikler Anadolu'da farklı eğitsel ihtiyaçları karşılamaktadırlar. Toplumsal eğitim, kurumsal eğitim kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürünün ve kimliğinin parçasıdır. Bugünün Türkiyesi'nde (Atatürkün tanımladığı şekliyle ortak geçmişi olan bugün ve gelecek de beraber yaşamak isteyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları) Kürt, Laz, Çeçen, Ermeni, Yahudi, Rum ve diğer kültürleri içerdmesinden dolayı toplumsal eğitimin çok çeşitli örnekleri vardır
2 Mart 1926'da kabul edilen, "Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun" eğitim hizmetlerini düzenlemiştir. Bu düzenlemeyle milli eğitim kontrollü bir yapıya dönüşmüştür.
Cumhuriyetle beraber eğitim anlayışı bilimin diğer alanlarında olduğu gibi sistemler dünya görüşüne bağlı olarak algılanmaktadır. Sistemler dünya görüşü ile eğitime bakmamızda bize olguları anlamamızda donuk bir izlenimden daha çok dinamik ve sorgusal yaklaşım sağlaması yatmaktadır. Eğitim süreklilik içeren bir olgudur. Bir örnekle açıklayacak olursak sistemler eğitim modelini oluştururken ezberci eğitimi eğitim sisteminden çıkaracağız yaklaşımını bütün eğitsel olgulara uygulamak yerine; hangi eğitim metodlarının, hangi koşullarda yararlı olmadığını tanımlanması ve tanımlanan koşullarda ne yaparak eğitimin genel amaçlarına doğru uygulamarımızın verimli hizmet etmesini sağlayabiliriz sorularını sorar. Üniversite seçme sınavlarında eğitim katsayılarının belirlenmesi bu yaklaşımın bir ürünüdür. Genelde bireylerde eşitsizlik yaratıyor izlenimi versede bu katsayılar doğru belirlendiğinde hem sistemin, hem de istemin içinde yer alan bireylerin başarılarına katkıda bulunmaktadır. Bu yaklaşımın öncülerinden Bertalanffy (Bertalanffy L., von. 1968, General Systems theory) sistemleri tanımlarken birbirleriyle ilişki içindeki olguların davranış şekillerini inceleyen çalışma alanı olarak tanımlamaktadır. Eğitimle ilgili faliyetleri incelerken birbirleriyle ilişkili temel üç ögenin varlığı kabul edilmektedir; eğitim teorisi, eğitim felsefesi, ve eğitim metodu.

Okul öncesi eğitim (Ana okulu) [değiştir]

2009-2010 eğitim ve öğretim yılına girerken 1 yıllık okul öncesi uygulamasının yaygınlaşmasıyla ilk öğretim sistemi 9 yıla çıkarılmıştır. Çok başarılı bir uygulama olmasına karşın yetersizdir. Çocuğa daha bu dönemde çok iyi bir karakter analizi yapılmalı ve çoçuk tüm hayatı boyunca bu analizle yönlendirilmelidir, yani müzisyen olabilecek bir çocuğun daha anaokulunda seviyesinin ilgisinin tespitiyle bu yönüne dikkat edilerek eğitim almasını sağlamaya çalışılmalıdır.Müzisyen olma yeteneğine sahip bir çocuğun doktor olmasını sağlamaya çalışmak ya da böyle bir eğitim sonucu çocuktan verim beklemek yanlış olur. Öncelikle eğitim ve öğretimi birbirinden iyi ayırt etmek gerekir.

İlköğretim [değiştir]

İlköğretim, Türkiye'de 8 yıl sürmektedir. Din dersleri zorunludur. İlköğretim okullarının kesintisiz 8 yıl olması 28 Şubat sürecini takiben 55. hükümet (Mesut Yılmaz Hükümeti) döneminde 18 Ağustos 1997'de zorunlu kılınmıştır. T.C. Anayasası'nın 42. Maddesi gereği Kimse eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.

Ortaöğretim (Lise) [değiştir]

2006 yılı itibariyle yurt genelinde 4 yıllık sisteme geçilmiştir. Anadolu, teknik, özel, akşam gibi türleri vardır. Anadolu ve teknik liseler SBS ile ogrenci almaktadir。

Yükseköğretim (Üniversite) [değiştir]

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı, 1974 ve 1975 yıllarında aynı gün sabah ve öğleden sonra birer olmak üzere iki oturumda, 1976-1980 yıllarında aynı günde ve bir oturumda uygulanmış; 1981'den itibaren iki basamaklı bir sınav haline getirilmiştir. İki basamaklı sınav sisteminde ilk basamağı oluşturan Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) nisan, ikinci basamağı oluşturan Öğrenci Yerleştirme Sınavı (ÖYS) ise haziran ayı içinde uygulanmıştır.
  • 1974'ten itibaren adaylardan yükseköğretim programlarına ilişkin tercihleri de toplanmış ve adaylar puanlarına ve tercihlerine göre yükseköğretim programlarına merkezi olarak yerleştirilmiştir.
  • 1982'den itibaren ortaöğretim kurumlarından adayların diploma notları toplanmaya başlanmış ve bu notlar Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) adı altında belli ağırlıklarla sınav puanlarına katılmıştır.
  • 1987'den itibaren, yükseköğretim programları ile ilgili tercihlerini belli alanlarda toplayan adaylara, sınavda belli testleri cevaplama, diğerlerini cevaplamama olanağı tanınmıştır.
  • 1999'da iki basamaklı sınavın ikinci basamağı (Öğrenci Yerleştirme Sınavı ÖYS) kaldırılmış, sınav ÖSS adı altında tek basamaklı bir sınav haline getirilmiştir. Sınavın tek basamaklı olarak uygulanmaya başlanmasıyla birlikte bazı yükseköğretim programlarının puan türleri de değiştirilmiştir. Ayrıca adayların OBP'lerinin mezun oldukları ortaöğretim kurumunun ÖSS ham puan ortalamalarına göre ağırlıklandırılmasıyla oluşturulan Ağırlıklı Orta Öğretim Başarı Puanı (AOBP) hesaplanmaya başlanmış ve ortaöğretimdeki alanlardan mezun olanların aynı alandaki yükseköğretim programlarına yerleştirilmelerinde AOBP’lerinin yüksek bir katsayıyla, mezun oldukları alanlar dışındaki yükseköğretim programlarına yerleştirilmelerinde ise AOBP’lerinin düşük bir katsayıyla çarpılması uygulamasına geçilmiştir. ÖSS'de soru tipi ve konu dağılımı/müfredat açısından bir değişiklik yapılmamıştır.
  • 2003'te ÖSS ve AOBP puan sistemi ile AOBP'nin çarpıldığı katsayılar değiştirilmiştir.
  • 2006'da yapılan değişiklikle soruların bir kısmı önceki yıllarda olduğu gibi ÖSS tipinde sorulmuş, bir kısmı ise tüm lise müfredatı göz önünde tutularak hazırlanmıştır. Sınavın tek basamak olarak uygulanmasına devam edilmiştir.
  • http://tr.wikipedia.org/ SİTESİNDEN ALINTIDIR.

TÜRKİYE EKONOMİSİ

             TÜRKİYE EKONOMİSİ 
           
             Kuruluş yıllarında Osmanlı Devleti'nin yıkılış döneminin savaş yenilgileri geçmişiyle başlayan Türkiye ekonomisi 1923 sonrası yıllarda harap vaziyetteydi. İstanbul ve İzmir haricinde ne sanayi, ne sermaye sınıfı, ne altyapı, ne de eğitim mevcuttu. En basit ürünler dahi ithal edilmek zorundaydı. 12 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğunu okuma yazma bilmeyen yoksul insanlar oluşturuyordu. Anadolu'daki büyük toprak sahipleri de sanayi burjuvazisini oluşturmaktan çok uzaktı.Bu yüzden hızlı bir kalkınmaya ihtiyaç vardı.Bunu gerçekleştirmek için 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir İktisat Kongresi toplandı.Yeni kurulacak devletin ekonomisinin ana ilkeleri belirlendi.Bu ilkeler II. Dünya Savaşı başlayana kadar başarıyla uygulandı.1929 - 1939 yılları arasında dünya sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye'de sanayi üretim artışı %96'yı buldu. Sovyetler Birliği ve Japonya dışında hiçbir ülke, bu alanda Türkiye'den daha hızlı bir büyüme sağlayamadı. 1924 - 1938 arasındaki 11 bütçenin kesin hesabı denk bağlanmış, 3'ü fazla vermiş, sadece 1'i açıkla (içinde Aşar vergisinin kaldırıldığı 1925 yılı ) kapanmıştır.1923-1938 yılları arasında ortalama yıllık % 4-6 oranında reel büyüme hızı elde edildiği halde enflasyon çok düşüktür.1930'da T.C. Merkez Bankası kurulmuş, 1931'de 6127 kilo olan, T.C. Merkez Bankası âltın mevcudu, 1938'de 26190 kiloya ulaştırılmış, Düyun-u Umumiye Borçlarının, 1933'te yapılan anlaşmaya uygun olarak ödenmesini sürdürülmüş, ödemeler dengesi ile devlet bütçesi dengesi kurularak korunması sağlanmıştır.1930-1937 yılları arasında sürekli olarak dış ticaret fazlası sağlanmıştır. En son dış ticaret fazlası 1946'da sağlanmış olup 66 yıldır sürekli açık verilmektedir.
II. Dünya Savaşı sonrasına kadar devlet ekonomisiyle yaşayan toplum, 1950'den sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin de etkisiyle büyük bir kapitalist sanayi kalkınma dönemine girdi. Bugün de sürmekte olan bu kalkınma süreci özellikle büyük toprak sahiplerinin, hızla modern sermaye sınıfına dönüşmesine yolaçtı. Anadolu'nun kalkınması ve alt yapısının oluşması sürecinde 200 milyar ABD dolarından fazla borç oluştu. GAP projesi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu teşvik programları halen sürmektedir.
Yıllık ortalama %6 üzerindeki ekonomik gelişme ile beraber büyük bir değişim ve modernleşme başladı. Öncelikle İstanbul, İzmir ve Mersin, gibi Batı bölgeleri, 1980'den sonra da bütün Anadolu illerinde özellikle Denizli, Bursa, Gaziantep ve Kayseri 'de büyük sermaye ve sanayi oluştu. Sabancı, Koç, Zorlu gibi kurulan onlarca büyük sanayi holdinginin yanında yüzbinlerce büyük, orta ve ufak ölçekteki şirket, ve oluşan işçi sınıfı, dinamik bir ekonominin taşıyıcıları oldular.
Forbes dergisine göre Mart 2008'den itibaren Türkiye'nin malî merkezi olan İstanbul'da 35 tane bilyoner yaşamaktadır (2007'de 25 taneden bir çoğalma). Böylece İstanbul, Moskova (74 bilyoner), New York (71) ve Londra'dan (36) sonra dördüncü sırada bulunarak Hong Kong (30), Los Angeles (24), Mumbai (20), San Francisco (19), Dallas (15) ve Tokyo'dan (15) daha çok bilyonere sahiptir.[42]
Günümüzde Türkiye ekonomisi 2011 yılını, dünyanın en büyük 15. GSYH'sine sahip olarak tamamlamıştır.[43]. Hedef ise, cumhuriyetin 100. yılında (2023), dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almaktır.Ayrıca Türkiye ekonomisi kişibaşı gsyh'sı 10.000$'ın üzerinde olan aynı zamanda nüfusu 70.000.000'un üstünde olan 6 büyük ekonomiden birisidir. 2011 itbarıyla Türkiye'de işsizlik oranı Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) %9,8 olarak gerçekleşmiştir.
2008 Vergi Gelirleri ve Tahsilat Tutarları İller bazında aşağıdaki gibidir.

İlTahakkuk (TL)Tahsilat (TL)
İstanbul79.062.023.00072.393.238.000
Kocaeli26.131.140.00025.020.902.000
Ankara22.335.055.00018.488.994.000
İzmir20.382.403.00017.723.592.000
Bursa18.180.393.00016.940.322.000
Mersin4.953.661.0004.025.219.000


http://tr.wikipedia.org/ SİTESİNDEN ALINTIDIR.

                                              

TÜRK MİLLETİ

TÜRK MİLLETİ

Atatürk; Türk Milleti'ni
"Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye Halkı'na Türk Milleti denir" şeklinde açıklamaktadır.
Bugünkü Türk Milleti'nin temelleri, 20. yüzyılda gerileyen ve toprak kaybeden Osmanlı'nın kendini tanımlamasıyla ortaya çıkmıştır. 1912-13 yılında kaybedilen Balkan Savaşları sonunda Balkanlar'dan Anadolu'ya göçenlerle Türklük şuurunun gelişmesi, Türk Milleti'nin oluşmasında ilk olgudur. 1915'deki Çanakkale Savaşı ile de bugünkü Türk Milleti'nin karakteristik özellikleri ortaya çıkmıştır. Çanakkale Savaşı Türk Milleti'nin ne olduğunu özetleyen ikinci olgudur. Çanakkale'den sonra Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması "Türk Milleti"nin tanımlanmasında üçüncü olgudur. [kaynak belirtilmeli]
Amerikalı Türkolog Carter V. Findley, Dünya Tarihinde Türkler adlı eserinde, bugünkü Anadolu Türkleri'ni; Orta Asya steplerinde başlayan ve Ankara'da son bulan bir otobüs yolculuğuna benzetir. Otobüs Ankara'ya gelene kadar pekçok ara durakta durmuş ve bu ara duraklarda yolcuların kimileri inmiş ya da bazı yeni yolcular binmiş. Bu duraklarda Türkler pekçok kültürel etkileşime girmişler, yeni dinler tanımışlar fakat en önemli mirasları olan Türkçe'yi korumayı başarabilmişlerdir. Türkçe, Anadolu Türkleri'nin ve Milleti'nin anlamlandırılmasında temel etkenlerin başında gelmektedir. İkincisi otobüs pekçok durakta durmuş olsa da Orta Asya'da kurulan medeniyetin getirdiği sağlam kültürel birikim ve miras, kimliklerini korumak için dayanak olmuştur.
Türk ırkının temel yapı taşını "Orta Asya Türk kültürü" oluşturur. Bunun yanında Anadolu'dan kaynaklanan medeniyetler ile İslamın getirdiği medeniyetler de Türk Milleti içinde kendine yer edinmiştir.
Türk milliyetçiliği, dünyada geç gelişen milliyetçilik hareketlerinden birisidir. Türk milliyetçiliği Balkanlardaki ayrışmaların da etkisiyle 1910'dan itibaren güçlenmeye başlamıştır. Türk edebiyat, tiyatro ve diğer sanat eserlerinde aşırı milliyetçi duygular Batı dünyasına göre daha çok görülür.

                                        

TÜRKİYE VE AVRUPA BİRLİĞİ

Türkiye ve Avrupa Birliği

     
                DP, 31 Temmuz 1959'da AET'ye ortak üye olmak için topluluk konseyine başvurdu. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi ve Menderes, Zorlu, Polatkan'ın idamları üzerine Fransa cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Türkiye'nin üyeliğinin dondurulmasını istemiştir. AT ile görüşmeler Eylül 1959-Ekim 1960'da istişari olarak başladı. Askeri darbe yüzünden görüşmeler 1960'a kadar kesildi. Türkiye, gümrük birliği hedefiyle görüşmelerde yer aldı. 1963'e kadar görüşmeler yapıldı. 12 Eylül 1963'de Ankara Anlaşması imzalandı, gümrük birliğine dayalı ve ortak üye olan Türkiye'nin tam üyeliğini amaçlayan anlaşma idi. 22 Temmuz 1970'de Katma Protokol imzalandı. Türkiye 25 Aralık 1976'da tek taraflı kararla bütün yükümlülüklerini dondurdu. 21 Eylül 1979'da iki taraf, ilişkileri 5 yıllığına dondurdu. 6 Şubat 1980'de dışişleri bakanı Hayrettin Erkmen, Türkiye'nin tam üyelik için başvuruda bulunacağını açıkladı. Ancak, 12 Eylül 1980'deki askeri darbe ile ilişkiler 6 yıl daha donduruldu. Türk parlamenterlerin üyelikleri düşürüldü. AB, Türkiye'den demokrasiye dönüş takvimi uygulamasını istedi. 1986'da ilişkiler tekrar başlatıldı. 1987'de uyum anlaşması yapıldı. 18 Aralık 1989'da AT Komisyonu Türkiye’nin tam üyelik başvurusu hakkındaki görüşünü açıklamış, topluluğun 1992'den önce yeni üye kabul etmeyeceğini belirtmiştir. 21 Ocak 1992'de iki taraf arasında teknik işbirliği programı imzalandı. 21 Ocak 1992'de çalışma programı Ankara'da imzalandı. 6 Mart 1995'de ortaklık konseyi kararında AB'ye Türkiye'nin gümrük birliği temelinde katılması AP'nin onay sürecine bağlandı. 2003 yılında Türkiye ile üyelik görüşmeleri başladı, ancak ucu açıklık ve hazmetme kapasitesi şartları konuldu, üyelik müzakere başlıkları 2005'de donduruldu. Papa ve Fransa, Almanya gibi kurucu üyelerin liderleri Türkiye'nin AB'ye girmesinin imkânsızlığını açıkladılar.
http://tr.wikipedia.org/ sitesinden alıntıdır.
                               

TÜRKİYE

              TÜRKİYE

              Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti(Türkiye Cumhuriyeti ), başkenti Ankara olan ve Eski Dünya karaları denilen Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı noktada bulunan ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu Yarımadası'nda, bir bölümü ise Balkan Yarımadası'nın uzantısı olan Trakya'da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar ile Marmara Denizi ve Ege Denizi ile çevrilidir. Komşuları Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan (Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti) ile, İran, Irak ve Suriye'dir.
Türkiye, günümüzde altı bağımsız Türk devletinden biridir. Ülkedeki en yaygın din İslâm'dır, fakat devletin resmi dini yoktur.[8] Ülkenin resmi dili Türkçe'dir

Oğuzlar, bugün Türkiye (Halk Latincesi'nde "Türklerin Yurdu" anlamına gelen Turchia kelimesinden türemiştir) olarak bilinen alana 11. yüzyılda göç etmeye başlamıştır. Göç, Selçukluların Bizanslılar karşısında elde ettikleri Malazgirt Zaferi'yle hızlanmıştır[9]. Birçok küçük beylik ve Anadolu Selçuklu Devleti Anadolu'yu Moğol İstilasına kadar yönetmiş ve 13. yüzyılda Osmanlı Beyliği Anadolu'yu birleştirerek Doğu Avrupa'yı, Yakın Doğu'yu ve Kuzey Afrika'yı yöneten bir imparatorluğa evrilmiştir. I. Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinin ardından çöken Osmanlı İmparatorluğu'nun bir çok bölgesi İtilaf Devletleri'nce işgal edilmiştir. Atatürk önderliğindeki genç bir subay kadrosunun örgütlediği başarılı direnişin ardından 1923 yılında nihayet ilk cumhurbaşkanı Atatürk olan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Türkiye, kadim kültürel mirasıyla demokratik, laik, üniter ve anayasal bir cumhuriyettir. Türkiye, Avrupa Konseyi'ne, NATO'ya, OECD'ye, AGİT'e ve G-20'ye üye olarak Batı Dünyasıyla bütünleşmiştir. 1963 yılından beri Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun imtiyazlı ortağı ve 1995 yılından beri Gümrük Birliği'nin üyesi olan Türkiye, 2005 yılında Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlamıştır. Türkiye aynı zamanda Türk Konseyi, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi örgütlere üye olarak Orta Doğu ile, Orta Asya'daki Türk devletleri ile ve Afrika ülkeleri ile yakın kültürel, politik, ekonomik ve endüstriyel ilişkiler geliştirmiştir.
Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki geçiş yollları üzerindeki konumu Türkiye'ye anlamlı bir jeostratejik önem kazandırmaktadır. Türkiye, siyaset bilimciler ve ekonomistlere göre stratejik konumu, büyük ekonomisi ve askeri kabiliyetiyle bir bölgesel güçtür.

                      

okul öncesi etkinlikleri (oyun etkinliği)

  FARKLI SİNCAP VE AĞAÇ KAVUĞU OYUNU
Öncelikle çocuklar üçerli gruba ayrılırlar.
Daha sonra çocuklara roller dağıtılır.Her bir grup için bir sincap ve ağaç olacak iki çocuk belirlenir.
Ağaç olan çocuklar el ele tutuşur.Sincap olan çocuklar ise kendi ağacının arasına girer.
Oyun öğretmenin başlatmasıyla başlar.İlk zilde sincaplar ağaçlarının gövdesinden kurtulup başka bir ağaca saklanmak için boş ağaç ararlar ve ilk buldukları ağaca saklanırlar.Saklanamayan çocuk oyundan çıkar.Sona kalan çocuk tebrik edilir.
Oyun geliştirme: Sincapların yerden toplaması için cevizler yerlere serpilebilir.Toplaması için belirli sayı verilip daha sonra ağaç kovuklarına saklanmaları söylenebilir.

Not:Çocuklarım bu oyuna bayılıyorlar )

                                                  

DENİZ KARA OYUNU
oyun alanın içine 4 oyuncu (sayısı isteğe bağlı) girebilecek şekilde bir daire çizilir. bu daire deniz olarak kabul edilir. dairenin dışında kalan yerler ise kara olarak kabul edilir. öğretmen oynayacak 4 kişiyi seçer ve oyuncular dairenin içinde yerlerini alırlar. öğretmen, 'deniz' ya da 'kara' gibi komutlar verir. 'deniz' denildiğinde karaya çıkan, 'kara' denildiğinde denize giren öğrenciler oyundan çıkar. En sona kalan oyuncu 1. olur. diğer oyunculara komik cezalar verilir. (kelebek gibi uç, kedi gibi miyavla, asker gibi yürü, vs.)
                                           

  KARŞILA VE GEÇ OYUNU
Öğretmen sınıfın önünde ve ortadadır. İki elinde birer silgi veya fasulye torbası tutar. Sağ ve sol gerisinde iki öğrenci vardır. İşaret verildiğinde bu iki öğrenci öğretmenin elindeki silgileri alır ve sıraların yanında koşuya başlar. Bu öğrenciler arkada karşılaşırlar. Öğretmene silgiyi önce getiren oyunu kazanır.
 


okul öncesi etkinlikleri (sanat: origami)



kar tanesi ve lale yapımı





okul öncesi eğitim kurumu seçerken nelere dikkat edilmeli?

5. Okul Öncesi Eğitim Kurumlarını Seçerken Nelere Dikkat Etmeli?
Okul öncesi eğitim kurumu tek yada iki katlı bahçe içinde müstakil bir binada hizmet vermelidir. Bina iyi ısınmalı aydınlık ve ferah olmalıdır. 

Oyun odaları düz ve geniş bir alan olmalı ve halı kaplanmalıdır. 

Sınıf içinde temel köşeler olmalıdır. (Evcilik, kitap, sanat, blok vb.) 

Materyaller çocukların ulaşabilecekleri yükseklikte olmalıdır. 

Tuvaletler sınıflara yakın olmalı ve çocuk sayısına göre olmalıdır. 

Binanın yerleri kolay temizlenebilen bir malzeme ile kaplı olmalıdır. 

Bahçede oyuncaklar ve top oyunları için düz alanlar olmalıdır.

Öğretmenler okul öncesi eğitim alanında eğitim görmüş, sağlıklı, hoşgörülü, mesleğini seven, hareketli, sabırlı, güler yüzlü, çocuktaki en ufak gelişmeyi görebilen, yeniliklere açık kişiler olmalıdır. 

Her okul öncesi eğitim kurumunun bir eğitim programı olmalıdır. Programlar hazırlanırken çocukların yaşları, gelişim özellikleri ve bireysel farklılıkları göz önüne alınmalıdır. Programların uygulanmasında "yaşayarak öğrenme" ilkesine göre hareket edilmelidir. 

Okul öncesi eğitim kurumunda çocukların konuşma, oyun, resim, müzik, kil, kum, su gibi her türlü geliştirici alışkanlıkları kazanabilmelerine özen gösterilmeli; onların ilkokulda karşılaşacakları görevlere hazır olmalarını sağlayacak ön alıştırmalara yer vermelidir. http://www.benimyuvam.com/yazilar.asp?id=5&y=169 alıntıdır.


okul öncesi eğitim kurumları nedir?

                                                                                                                                      


3. Okul Öncesi Eğitim Kurumları Nedir?
Günümüzde özellikle büyük kentlerde annenin çalışması, oyun bahçelerinin azlığı gibi nedenlerle küçük çocuğun bakımı, beslenmesi, eğitimi, bilgisi yeterli olmayan kişilerle ya da anneanne ve babaanne tarafından apartman dairelerinde yürütülmeye çalışılmaktadır. Çocuklar evde bu kişiler tarafından ne kadar iyi bakılırsa bakılsın ne kadar çok sevilirse sevilsin; sosyal gelişimini gerçekleştirebileceği arkadaşlara ve oyun ortamına ayrıca evde kendisine sağlanamayan eğitim imkanlarına ulaşmaya ve düzenli bir eğitim programına katılabilmesi için ailenin dışında eğitimcilere ihtiyacı vardır.






                             


4. Okul Öncesi Eğitim Kurumlarının İlkeleri Nedir?
Çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal, sosyal ve dil yönünden yeteneklerine göre gelişmelerini sağlayacak eğitim ortamını sağlamak, 

Dilin gelişmesine ve doğru kullanılmasına imkanlar sağlamak, 

Öz bakım becerileri (temizlik, giyinme vb.) kazandırmak, 

Bedensel becerilerini geliştirmek, 

Kendi ayaklarının üzerinde durabilen, bağımsız bir birey olabilmesi için destek olmak,

Yaratıcı yönlerini ve ilgi alanlarını ortaya çıkarmak,

Oyun oynama ve arkadaşlık ihtiyacını gidermek,

Zorunlu eğitime hazırlamak. Bu ilke kesinlikle okuma-yazma öğretimini kapsamamalıdır.
Günümüzde özellikle büyük kentlerde annenin çalışması, oyun bahçelerinin azlığı gibi nedenlerle küçük çocuğun bakımı, beslenmesi, eğitimi, bilgisi yeterli olmayan kişilerle ya da anneanne ve babaanne tarafından apartman dairelerinde yürütülmeye çalışılmaktadır. Çocuklar evde bu kişiler tarafından ne kadar iyi bakılırsa bakılsın ne kadar çok sevilirse sevilsin; sosyal gelişimini gerçekleştirebileceği arkadaşlara ve oyun ortamına ayrıca evde kendisine sağlanamayan eğitim imkanlarına ulaşmaya ve düzenli bir eğitim programına katılabilmesi için ailenin dışında eğitimcilere ihtiyacı vardır.